İşte size “Küresel Terör”ü yaratan adam...


Fotoğraftan gördüğünüz gibi kendisi Usama Bin Ladin değil. Ortadoğudan değil, müslüman değil. Hatta dindar bile değil. Kendisi ABD Deniz Kuvvetlerinde teğmen rütbesiyle görev yapmış, zaman içinde Pentagon’da askeri istihbaratta çalışmaya başlayan eski bir subay. 1933 Trinity/Texas doğumlu ve 2010 yılında dünya ile yatay hale gelmiş. Aşağıda ismini yazdıktan sonra nasıl olsa Google’dan aratacaksınız, o yüzden kendisin hakkında çok fazla şey anlatmayacağım. Ama şunları da eklemem gerekiyor. Kendisi bir alkolik, hayatın verdiği hiç bir zevki kaçırmak istemeyen bir “serseri”. Hani filmlerdeki uçuk kaçık Texas’lılar vardır ya, onların rol modeli olabilecek bir “Demokrat”.

Peki bu adam nasıl küresel terörü yarattı? Cevabı “Operation Cyclone”. Kısa bir özet geçersem, herkes Rambo filmini seyretmiştir. Kahraman Mücahitlerin SSCB’ye karşı mücadelelerinde yanlarında omuz omuza savaşan ABD’li kahraman. Bu olay gerçek, en azından kısmen. Herkesin bildiği iki şey var, ilki eğer ABD, Afganları SSCB’ye açıktan, direk bir biçimde destekleseydi bunun politik sonuçları çok acı, hatta savaşa kadar gidebilirdi. İkincisi, başta El-Kaide olmak üzere bir çok terör örgütünün çıkış noktası Afgan Mücahitlerdir. İşte Operation Cyclone bu. ABD tarafından Afgan Mücahitlere sağlanan silah, para ve askeri eğitim yardımı. Eğer ki bunu bilmiyorduysanız Ladin için söylenen “önce ABD tarafında savaştı, sonra karşısına geçti” klişesinin sebebini öğrendiniz. Bu operasyon CİA tarihindeki en büyük operasyon olmuş bu arada.

Nedenlerine, sonuçlarına çok fazla girmenin anlamı yok. Benim yapacağım bir analizinde bir geçerliliği yok zaten. Peki kim tüm bunlara ön ayak olan beyefendi? Bayanlar, baylar, karşınızda Charlie Wilson.

“Vatansever” bir ABD’li senatorün bu şekilde anılması aslında hoş değil. Ama SSCB’nin yıkılmasında önemli bir rol oynadığı ve soğuk savaşı bitiren adamlardan biri olduğu için kahraman olabiliyorsa, sanırım dolaylı yoldan milyonlarca kişinin hayatını mahfeden biri olduğunu söylemektede bir sakınca yoktur.
Son olarak; “Charlie Wilson’s War” belgeselini seyretmenizi tavsiye ederim.

Ladin öldü.



Bütün Türkiye, hatta dünyanın önemli bir kısmının sabah uyanır uyanmaz aldığı ilk haber bu idi. Almayanlar ise zaten haber açıklandığında uyanık olanlar. Şudur budur dolandırmayacağım. Ladin’in öldürülmesine üzüldüm. El Kaide sempatizanı falan değilim. ABD’den ve “müttefiklerinden” sivil, savunmasız, masum vatandaşlarının ölmesini isteyecek kadar nefret ediyorda değilim. Biraz düşünürseniz, Ladin aslında bir çok şeyi temsil eden bir karakter. “İnsan” sıfatını kullanmak istemedim bilerek. Bu şahıs insanları öyle etkliyor ki, neler yaptırıyor. Evet, İslam dini “intihar bombacısı” kavramına çok yatkın, yoksa Hasan Sabbah bu kadar başarılı olamaz, dünya dillerinde kendine yer etmezdi. Neyse, Ladin’in yaptığı bir kaç şeyi sıralayıp, anlatıma güç kazandırmaya çalışmayacağım, hemen herkes biliyor. Benim gelmek istediğim nokta, iyi ya da kötü, Ladin’in durumunda ÇOK KÖTÜ “bir tek insanın bir şeyleri değiştirmesinin mümkün olduğunu” bir kez daha göstermiş olması. Ladin gibiler yüzünden, Ankara’da olmasa bile, evinden çıkarken hırsız girmesin diye kapısını kilitlerken “umarım bu gün havaya uçmam bir yerlerde” diyen insanlar var. Ya da ailesinden birilerini terör örgütüne militan olarak kaptırmaktan korkan, hatta daha kötüsü bunu isteyen ve bununla gurur duyan. Bu satırları bir çok terorist için bir çok kimse yazabilir, yazmalı da. Ama hiç biri küresel boyutta etkili olabilecek bir organizasyon kurmayı başaramıştı. Baba parasına bağlamayın bunu lütfen. En önemlisi bu adam yüzünden artık şehirlerde yüzlerce kamera ile her hareketimiz izleniyor. Modern çağın sözde Robin Hood’ları... Şanslı olanlardan özel hayatlarını, şanssızlardan canlarını alıp, korku ve nefret olarak başkalarına veriyorlar. Nefret ve korkuda kendilerine yeni kurbanlar arıyorlar.

Ladin sayesinde bütün müslümanlar bir anda Batı’nın gözünde terorist konumuna geldi. Şu an belki “Nazi ise kötüdür“ bakış açısından farkı yok. Tek bir kişi etrafında toplanan bir gurüh yüzünden 1 milyardan fazla kişi “katil” olarak anılmaya başladı. Duyulan nefretten bahsetmiyorum bile.
Şimdi ABD’yi eleştireceğim biraz. 40dk çatışmışlar, tek kursuşla kafasından vurulup ölmüş Ladin. DNA testi ile teyit etmişler, sonra da İslami kurallara uygun bir biçimde denize defnetmişler, çünkü hiç bir ülke almazmış onu. Adalet yerini bulmuşmuş. Falan filan. Bana masal gibi geldi. Önce, yargıç kim, cellat kim? Yargılayan operasyonu yürüten Staff Sgrt., uygulayanda Corp. (Staff Sgrt “Kıdemli Çavuş”, “Corp” Onbaşı oluyor).Oh ne güzel adalet. Süper eğitimli askerleri, uzaylı düzeyi teknolojileri ile övünüp duran ABD, bir Türkiye kadar olamıyor, kendisine savaş açmış bir terör örgütünün liderini “canlı” ele geçiremiyor. Yine sonuca atlıyorum; bence canlı ele geçirmek istemediler. Bakın, biz apoyu canlı ele geçirdik ne oldu? Bazı insanlık onurundan pay alamamış kişiler peygamber bile ilan etti. Hukuk, hak diyince akla gelen kurum, kuruluşlar bu adamın serbest bırakılması için fikir belirtiyorlar. Aydın olmaktan kasıtları “vatanının, vatandaşın işine gelmeyecek, içine sindiremeyeceği şeyleri aleyhinde düşünce üretmek ve pazarlamak” olan bir kaç “herif” bile şimdi diyor ki “pazarlık yapılsın, görüşme yapılsın, şu yapılsın bu yapılsın”. “Şehit sayılmasın” diye “canlı” ele geçirilen çocuk katilinin “şehit olması” aslında daha hayırlı olacakmış. Bizimkilerde yapardı bir örtülü haber “çatışmaya girildi, 2 saat sürdü, ölü ele geçirildi” diye. Yardakçılarınında işine gelirdi “savaşarak öldü” hikayesi.

Arkadaş ortamlarından yeri geldikçe söylediğim bir şey var; Yeni bir Rönesans dönemi yaşıyoruz fakat içerisinde olduğumuz için farkında değiliz. Bizim de dahil olduğumuz ve sanırım “Y” olarak adlandırılan kuşak belki bir dünya savaşı görmedi, henüz yeni bir gezegene iniş yapıldığını görmedi. Veya çok ciddi bir doğal felaketle karşılaşmadı. Ancak dünya ekonomisinin ve siyasetinin neredeyse tamamen değiştiği olaylar gördük. Ve 11 Eylül saldırıları bunlardan biriydi. Şu an farkında değiliz ama, garip bir biçimde “bizi biz yapan” parçalardan biri artık yok. Ve umarım Ladin’in korku ve nefret imparatorluğunu devralacak biri yakın zamanda ortaya çıkmaz.

Aslında bu aralar Recep Tayyip ERDOĞAN’ın “çılgın projeler kapsamında” açıkladığı tünel projesinin aslında çok mantıklı, hatta geç bile kalınmış olduğunu düşündüğümü ve sırf AKP tarafından açıklandığı için yerden yere vuran zihniyetin kendi cehalet ve hoşgörüsüzlüğü hakkında bir yazı yazmayı planlıyordum fakat, bu kezde böyle oldu. Sanırım bu paragraf kafamdakileri anlatabilmiştir.
Şimdi gidip kendi çılgın projemle uğraşmaya devam edebilirim.